“...neden Bay Stevens , neden , neden hep olduğunuzdan başka türlü görünmek zorundasınız ?”
Günden Kalanlar , Kazuo Ishiguro tarafından 1989’da kaleme alındı. “Man Booker Prize “ ödülüne sayısız kez aday gösterilen Kazuo Ishiguro “Günden Kalanlar” romanıyla ödüle layık görüldü. Ardından 1993 yılında James Ivory tarafından “Günden Kalanlar” romanı aynı isimle filme uyarlandı.
“Günden Kalanlar, İngiliz malikanelerinden birinin baş uşağı olan Stevens’ın hayatını ,Stevens’ın kendi gözlerinden bizlere anlatıyor. Stevens Amerikalı yeni iş vereninin izniyle çıktığı bir yolculukta bizleri de kendiyle birlikte sürüklerken, gezintisi sırasında daldığı anılarına da bizleri davet ediyor. Anıların içinde dolaşırken Stevens’ın, anılarda hapsolmuş duygularını görüyoruz. Görmekten öte Stevens yerine biz hissediyoruz. Görüyoruz ki Stevens kendi idealleri ve takıntıları uğruna tüm duygularını sineye çekmiş. Yıllarca bastırılmış duyguların, kelimeler arasından kendilerini ifade etmek uğruna bağır çağır bizlere ulaştığına şahit oluyoruz. Ve burada daha garip ve Kazuo Ishiguro için takdire şayan olanı, “Bu satırların hiçbirinde işlenmemiş ve asla geçmemiş olan duyguları hissediyor olmamız.”
Kitabı bitirdikten sonra kafamı toparladığım anda yazdığım satırlar bunlardı. Okuduğum kitapların her birinde işlenmiş karakterlerin yazarın hayatından bir kesite ışık tuttuğuna inanırım hep. Ya şahit olduğu ve empati yapmaktan alıkoyamadığı bir olaya, ya da bizzat kendi hayatından bir kesite… Burada da aynı şeyi kitabımızın kahramanı Stevens ve yazarımız Kazuo Ishiguro arasında var olan bağ ile görüyorum. Ya da görmekten ziyade inanıyorum diyebilirim.
BASTIRILMIŞ DUYGULAR
Stevens ve babasının ilişkisine kitapta çok az bir süre değinilse bile değinilen az bir satırda bile aralarındaki ilişkinin ne kadar kabız olduğunu gözler önüne seriyor. Stevens için sadece babasıyla değil işi dışında tüm ilişkilerinde duygularını ifade etmekten ne kadar aciz olduğunu görüyoruz.
Bu acizlik onu hem kendisi hem de malikanenin müdiresi Kenton Hanım için, yaşanabilecek sevgi dolu yıllara dair tüm olasılıkları sıfırlıyor. Bastırdığımız duygularımız ve davranışlarımızın, geleceğe dair birçok kapıyı bizim yerimize nasıl kapatabileceğini Stevens üzerinden bizzat şahit oluyoruz .
Görevine olan bağlılığı ve takıntılı hayat tarzı
Stevens, görevine bağlılığı ve kendi koyduğu kuralların oluşturduğu sınırlar içerisinde kendisine güvenli denilebilecek bir hayat oluşturmuştu. Ve bu hayat onun için bir nevi malikanenin sınırlarından ibaretti. Tatil dolayısıyla malikaneyi terk ettiği anlar bile Stevens için çok zor oldu :
“Ağaçların sık yaprakları yüzünden aşağısını göremiyordum. Darlington Malikanesi’ni artık gerçekten geride bıraktığım duygusu gelip geçti içimden ; itiraf edeyim hafif bir ürküntü duydum ; belki de doğru yoldan gitmediğim büsbütün yanlış bir yönde, hızla ıssızlığa doğru ilerlediğim duygusuyla artan bir ürküntü. "
Bu satırları paylaşıyorum çünkü her birimiz bu durumun bir benzerini kendi hayatlarımızda yaşıyoruz gibi. Biraz mecazi yaklaşacak olursam : “Her birimiz hayatımızın bir döneminde yol ayrımında buluruz kendimizi. Bu yol ayrımlarında genellikle rahat olan yola yatkınlığımız, bizleri günün sonunda genellikle bir yerlere ulaştırmaz. Ama elimizdekileri de kaybetmemiş oluruz. Diğer zorlu yolsa her ne kadar merak etsek de gitmeye o kadar korkarız ki ; korkumuzu bastırıp farklı duygular ortaya çıkarmak için düşüncelere dalarız. Yani kendi bahanelerimize… Korkumuzu haklı çıkarmaya o kadar takıntılıyızdır ki ; diğer yolda karşılaşabileceğimiz yaşayabileceğimiz güzel deneyimleri de korkunun gölgesinde kaybederiz. Bizleri ne de güzel ikilemde bırakıyor değil mi?
Buradan varmaya çalıştığımsa o zorlu ama heyecanlı yol her daim güzel şeylere kapı açmayabilir. Sonu güzel bitmeyebilir. Ama en azından Stevens gibi bir deneyim yaşamış oluruz. Bazı şeylerin farkına varmış oluruz. Ve yolculuğun kendisinden zevk almış oluruz.
Stevens ve Lord Darlington
Kazuo Ishiguro , o döneme dair uşakların , hizmetlilerin hayatları boyunca onlardan beklenenleri en iyi şekilde Stevens üzerinden yansıtıyor. Stevens kendini malikanenin lorduna öyle bir adıyor ki, kendisine dair herhangi bir iradesi ve düşüncesinin olmadığını görüyoruz. Bir nevi kendini “İkinci sınıf birey” olarak görüyor belki de. Bu görüşlerine rağmen mesleğine ve kendisine bakış açısı her daim Dünya’ya bir değer katma çabasıydı :
“...her birimiz daha güzel bir dünya yaratma çabalarında çorbada tuzumuz olsun istiyorduk ve bizim meslekte bunu gerçekleştirmek için en güvenli yolun , uygarlığı ellerinde tutan , zamanımızın büyük beyefendilerine hizmet etmek olacağını da anlamıştık."
Hatta lorduna ve mesleğinin ilkelerine olan bağlılığı ,Lord Darlington’ın Nazi Almanyası’na karşı sempatisini bile görmezden gelmesine neden oluyordu .
Kitap Ölçer Puanım : 10/10
Okurken duyguları bu kadar derinden hissettiğim bir kitap ile uzun süredir karşılaşmamıştım.
Anthony Hopkins ve Emma Thompson Oyunculuğuyla …
1993 yılında James Ivory tarafından aynı adla sinemaya uyarlanan kitabımızın filminin baş rollerinde ise Anthony Hopkins ve Emma Thompson bulunmakta. Anthony Hopkins Stevens rolünü üstlenirken, Emma Thompson ise Kenton Hanım rolünü üstlenmiştir. Film sekiz ayrı dalda akademi ödüllerine aday gösterilip, “20. Yüzyılın en iyi 64. İngiliz Filmi “ seçilmiştir.
Kitabı okurken kafanızda canlandırdığınız karakterler ve onların tavırları hakkında beklentileriniz çok farklı olurken filmde karşınıza çıkan bambaşka olabiliyor. Her ne kadar burada o kadar keskin bir ayrım olmasa da, Stevens rolü için kafamda canlandırdığım figür ve olayların gerçekleşme şekilleri biraz farklıydı benim için. Kitapların güzel yanı da bu sanırım. Aynı kitap herkesin zihninde bambaşka şekillerde beliriveriyor. Filmler, hayal gücüne pek yer bırakmıyorlar. Bir yerden sonra kitabı tekrar okuyayım deseniz, kafanızda sadece filmdeki haliyle canlanıyor. Sanırım bir şeyleri gözlerinle görmek hayalindekine kıyasla onu daha gerçek ve inandırıcı kılıyor.
Onun dışında yine Stevens’ın yaşadığı sessiz duygusal patlamaların daha iyi ifade edilebileceğini düşünüyordum. Ve yine Stevens’ı kitapta her daim açıklamak istediği “Vakar” sıfatına yaraşır oynanmasını isterdim.
Comments