Jack London’ın baş yapıtlarından biri olarak geçen Beyaz Diş, vahşi doğanın acımasızlığına doğan ve daha doğanın kendi kurallarını anlamadan doğanın kendisinden daha büyük bir katil olan ve sadece kendi yararına olan kurallar benimseyip tüm doğayı dize getirmeye çalışan insanlarla karşılaşan bir köpeğin ve onun değişiminin hikayesi .
Kitaba başladığım andan bitirdiğim ana kadar , akıcı bir şekilde ilerleyen kitap , betimlemelerle beni bizzat kuzeyin o keskin soğuğunda Beyaz Diş’in bazen yanında bazen de direk Beyaz Diş’in zihninde, duygu dünyasının içinde hissettirdi . Beyaz Diş ile kendimi özdeşleştirdiğim dakikalarda, bizzat kendi türüm olan insanoğluna ve de hayata farklı bir gözle bakma şansı yakaladım .
İNSANOĞLU GÜCE TAPAR ve İSTİSNALAR KAİDEYİ BOZMAZ !
Evet , kime veya neye karşı üstünlük kurduğumuzun bir önemi yok , içimizde var olan acılarımızı, öfkelerimizi ve korkularımızı başka bir canlıdan ya da nesneden çıkarmamız gerekiyor . Burada , baktığımızda “Güzel Smith” için bunun kendi türüne karşı olan öfkesinin derinlerde bir yerde yatan yetersizlik hissinden kaynaklandığı anlaşılıyor. Yerli halka geldiğimizdeyse bu durum kültür bazlı bir perspektiften, bazen vahşi doğanın acımasızlığına karşı bir uyum şekli , bazen ise hayatta kalma yöntemleri olarak karşımıza çıkıyor. Her ne kadar Waden Scott insanlıklık ve güç ilişkisi arasındaki bu tezimi yalanlar gibi gözükse de, kitapta insanoğlunun ne kadar acımasız olabileceğini ve iktidar ilişkileri hiyerarşisinde en üst basamakta yer almanın verdiği hazza ne kadar bağımlı olduğunu görüyoruz . Bir başka deyişle, kitapta, insanlığın iktidar sarhoşluğu içerisinde çevresindeki her canlı ve nesneye uyguladığı tahakkümün kanıksandığı kadar da gaddar olabileceğini gözler önüne seriliyor.
KALITIM VE ÇEVRE
“Beyaz Diş” London’ın Darwinci bakış açısına dair esintiler gördüğümüz eserlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. “Hayatın malzemesi olan kalıtım , hamura benzetilebilirdi . Birçok olasılığa açık ,bir sürü kalıba girebilen bir malzemeydi . Ona belli bir şekil veren ise çevreydi" . Yani London'a göre, hayat olasılıklarla doludur, içine doğdumuz koşullar, tercihlerimiz ve şans veya ufak tesadüfler hayatımızı şekillendiren faktörlerin başında gelmektedir.
SEVGİNİN GÜCÜ
Beyaz Diş'i okuduğum süre boyunca, insanoğlunun doğa karşısında konumlanışına yakından bakma fırsatının yanı sıra, doğadaki diğer canlıların gözüyle bakabilme ve onlarla birlikte her türlü duyguyu yakından tatma olanağına da erişmiş oldum! Sadece insanlara ait olduğunu düşündüğüm sevme ve sevilme ihtiyacının bizlere sadece vahşi yüzü gösterilen hayvanlarda da barınabileceğini , ayrıca koşullar değiştiğinde tüm güzel duyguların solup ölebileceği gibi, aynı duyguların tekrar yeşerebileceğini hatta bakımsızlıktan ölen bir bitkide olduğu gibi sulanıp güneşe çevrilirse tüm o öldüğü varsayılan duyguların tekrar çiçek açabileceğini gördüm.
KEŞFETME-KORKU-TECRÜBE
Beyaz Diş’in annesi Kike’yle beraber mağaradayken Dünya’yı sadece mağaradan ibaret sanması ve varoluşunun dar sınırlarında asla bunalmaması bize bir taraftan Platon'un "mağara alegorisini" hatırlattığı gibi diğer yandan da keşfetmenin ve cesur olmanın önemini vurguluyor . Bu keşif sürecinde korkmaktan veya endişelenmekten daha doğal bir şey yoktur tabi ki. Korku sadece tecrübe ve bilgi varken kaybolur ve bunlar için her zaman denemeye hazır olmalıyız .
Keşfetmekten uzaklaşır ; korkuya, endişeye yenik düşersek evren sadece titrek adımlarımızın sınırlarından ibaret olur .
Jack London’ın romanına esin kaynağı olan Klondike (Kanada’nın Kuzeyinde bir yerleşim yeri) yolculuğunu düşünecek olursak o dönemi çok iyi bir şekilde gözler önüne serebilmiştir . Genç okurları için doğa ve kültür kavramlarını çok iyi bir şekilde işleyen Jack London'ın bundan önceki romanı “Vahşete Çağrı” da yabana kulak veren evcil bir köpeğin değişiminden sonra ona yoldaş olarak yazacağı “Beyaz Diş” hakkında yayıncısına yazdığı bir mektupta şöyle demiştir :
“Bu süreci tersten işleyeceğim . Evcil bir köpeğin özgürleşip vahşileşmesi yerine , onun üzerinde sadakatin , sevginin , ahlakın ve tüm erdemlerin gelişimini izleyeceğim . “*
Jack London'ın bu kitabı yazmaktaki asıl amacının ne olduğuna dair kesin bir fikrim olmasa da London'ın Beyaz Diş ile bizlere anlatmak istediklerinden çıkarımlarım doğa ve kültür ekseninde konumlanan dünyamıza daha yakından bakmamıza işaret ediyor.
Siz de kendi yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın !
Son olarak da Kitapölçer puanım : 9.1
*The Letters of Jack London, Vol. 1: 1896-1905. Edited by Earle Labor, Robert C. Leitz
*https://www.instagram.com/jojoesart/ (Kapak Fotoğrafı)
Yorumlar