Bazı şeyler düşünmekle çözülemiyor; hatta pek çok şey, eğer ki dipsiz bir kuyuda debelenmeye başlıyorsa insan. İşte o zamanlarda zihnimi bulandıran ne varsa ona bir damla mürekkep karıştırmak benim çıkış yolum oluyor. Okumak her şeyden biraz, bir şeyden çokça ya da yazmak küçük büyük defterlere, ekrandaki imleçlerle ayrı ayrı ve ince ince... Onlar da tutmuyorsa bir ay'lı gökyüzü alırım artık yıldızı bol, seyrederim dolu dolu, düşünmekten çok hissederim. Yine de karamsar ve karanlık tarafıyla gelir her nasılsa öyle kabul ederim.
Kitaplar...
Ne çok şey vaat ediyorlar ve nasıl da sıcacık sarıyorlar zihnimizi. Bazen kaçmaya çalıştığımız bu yerden bambaşka evrenler sunuyorlar, altına saklandığımız bir battaniye gibi sarıp sarmalıyorlar bizi. Bazen isyan edip de dile getiremediğimiz ne varsa, onun en açık halini, arka planını ve hatta çözüm yollarını harita gibi önümüze koyuyorlar. En sevdiğim, hislerimizle başa çıkamayınca bambaşka yerlerden en ifade edilemezi müthiş bir ortaklıkla seslendiriyorlar. Ve her zaman her şeyin üstünde tuttuğum o entelektüel hazzı yaşatıyorlar, yeni sorularla, sınırsızlıklarla, büyük emeklerle ve derin anlamlarla bir tür zihin genleşmesi yaşatıyorlar. Önce hiçbir şey görünmüyor sisten, sonra ipuçları geliyor sağdan soldan ve nihayetinde her şey netleşiyor bir anda ama sonu hiç gelmiyor. Hepsinin ayrı bir zamanı ve yeri var, tıpkı farklı ruh hallerine göre dinlediğimiz müzikler gibi ya da duygu durumumuza göre değişen içecek tercihlerimiz gibi..
Yazmak...
Bazen hiç düşünmeden, sırf kendini bulabilmek; derinlerde bir yerlerde olduğunu bildiğine geri dönebilmek için. Bazen sorduklarınla bulduklarının bağlantılarını ortaya koyabilmek için. Bazen içinde birikmiş acı, öfke, kırgınlık ne varsa zehrini atabilmek için. Bazen unutmaktan korktuğun ayrıntıları bir resim gibi saklayabilmek için. Bazense sadece özlediğin için...
Yaşamak/yazmak çok ciddi bir iş bana göre. Ve her ikisi de hata yapmadan olmuyor. Ne yazık ki hala pek çoklarına göre anlamsız bütün bunlar. Ben ise çoğunluğun aksine anıları biriktirmekle an'ları biriktirmenin arasında hassas bir çizgi olduğu kanısındayım. Hayatında bir şiir okuyup da tam manasıyla yüreğindeki yırtılmaya şahit olmadıysa veya kaynağını bile bulamadığı hislerinin bir başkası tarafından kendi evinin yolunu tarif ediyormuşçasına kolaylıkla ifade etmesine tanık olup da ortaklık ve hayranlık duymadıysa bir insan niye yaşar ki?!
Neden buradayız biz? Bana sorulursa fark etmek, anlamak ve sevmek için. Çünkü fark ettikçe dönüşüyor insan, dönüştükçe daha çok anlıyor, anladıkça nefret edemiyor hiçbir şeyden ağız dolusu, dahası sevebiliyor ifade edemeyeceği kadar; hem küçücük şeyleri hem de kendinden ayrı olanı! Daha anlamlısını ben henüz bulamadım.
Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın,
bir sincap gibi mesela,
yani yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak...
N.H.RAN
Comments