“Ölüm gerçek, ölüm döşeği tabu, cenaze ortak, yas bireysel… Peki ölüm döşeği herkesi eşitler mi?”
Emile Zola’nın beş farklı kısa hikayeden oluşan bu kitabı, farklı sınıflardan insanların ölüm deneyimi üzerine bir anlatı sunuyor. Burada her hikayenin ortaklaştığı tema ölüm…
Ancak, herkesin, ölümün ayağına takılıp da gelenleri deneyimleme şekli aynı mıdır? Yoksa ölüm bile insanların karşısında ekonomik ve sosyo-kültürel bağlamına göre kılıktan kılığa mı girmektedir? Zola, kitabı ile tam da döneminin ruhuna uygun; aristokrat, burjuva, esnaf, köylü ve işçi ailelerin ölümü yaşayış şekillerini gösterirken ölmenin bile eşit olmadığını -dramatik unsurların üzerine fazla gitmeden- göstermektedir.
Ölüm denilince aklınıza onun dünyevi tarafına düşen her ne geliyorsa bu kitapta hepsi var. Ölmekte olan bir insanın feri sönmüş gözlerine bakmak belki.. Hissizleşmek, beklemek, metin olmak… Dünyevi işlerin yavanlığı… Devam etmenin suçluluğu..
Geniş odalarda, rahat yataklarda kibar insanlarla çevrili bir şekilde olağanca yaşanan ölümler… Ölürken bile dünyanın merkezi olmak isteyen insanlar… Çeşit çeşit tabutlar, aile mezarlıkları, yol kenarı mezarları, dini ritüeller, cenaze arabaları, çiçekler, ölümden arda kalan maddi ve manevi miraslar, miras savaşları…
“İçlerinde, cimriliği ve parası çalınacak korkusuyla, ölmüş anneleri uyanmıştı. Para ölümü zehirlerse, ölümden bir tek öfke çıkar. Tabutların üzerinde insanlar dövüşür.”
Ölüm bir gerçeklik olmasına rağmen bir tabu. Söz edilmek istenmeyen... O katı, müdahale edilemeyen haline güzelleştirmeler giydirilmeye çalışılan… Kontrol edilemediği için bazen en çok korkulan, kaçınılan şey…
Bazı ölümler önemli bazılarının hiçbir değeri yok. Bazıları ise toprağın altına girince kıymetli.
“Nasıl Ölünür” bir Pazar günü yalnızca öğlen vaktinizi alabilecek uzunlukta bir kitap. Ancak etrafında döndüğü tema itibariyle hayli düşündürücü… Kısa ve sade haliyle insanın ne kadar çaresiz ve önemsiz olduğunu siz fark etmeden size anlatacak kadar da ağır. Bunu bu kadar gösterişsiz ve tadında yaptığı için de değerli bir “klasik”.
“Kendisi kiliseye gitti ve cenaze masrafları için uzun uzun pazarlık yaptı. Kederli diye kendini soydurtacak değildi ya! Karısını çok severdi, papazlarla ve cenaze levazımatçılarıyla pazarlığa giriştiğini görebilse, bu karısının da hoşuna giderdi. Yine de ele güne karşı cenazenin münasip bir şekilde düzenlenmesini istiyordu.”
Kitap Ölçer Puanım: 9.5/10
Comentarios