Patrick Süskind tarafından 1979’da yayımlanan “Koku” romanı Süskind’in ilk romanı olma özelliği taşıyor ve yazarı uluslar arası bir üne kavuşturuyor. Hikayemiz 18. Yüzyılın Fransa’sında geçiyor. Tarihi ögelerle bezeli bir roman olmaktansa tek bir kişinin hayatına odaklanıyor roman; bir katilin katil oluş hikayesine. Süskind, bireyin yaşadıklarına, ne hissettiğine ve de bu yolun onu sürüklediği yerde kazandığı fikir ve ideolojisine değiniyor.
Doğuştan Gelen Dışlanmışlık
“...Yaşamın kendisine hep sürüp giden bir kışlamadan başka bir şey vermediği, ağaçtaki o kene gibi...
...Kendini bırakıp düşebilirdi de (Keneden bahsediyor). Ormanın örtüsüne düşüp minicik altı bacağıyla birkaç milimetre şu yana bu yana sürünüp yaprakların altında ölmeye yatabilirdi ; yazık olmazdı keneye , Tanrı için olmazdı. Ama inatçı, dik kafalı, iğrenç kene, yapışır ağaca, yaşar ve bekler. Bekler ki o en olmayacak rastlantı kanı bir hayvan biçiminde doğrudan ağacın altına sürüsün. İşte ancak o zaman bırakır çekingenliğini, düşer, geçirir tırnaklarını, ısırır, burgu gibi dalar yabancı ete…"
Böyle tanımlıyor Patrick Süskind, Grenouille çocuğu. Grenouille’in doğduğu günden başlayarak katil olma yolunda yaşadıklarını, toplumun nefreti ve dışlamaları karşısında hayatta kalmak için nasıl adaptasyonlar geçirdiğini görüyoruz. Başka bir çocuk olsa belki, yolculuğu yaşadıkları karşısında kısa sürede sonlanırdı. Ama Grenouille, tam tersine yaşadığı kötülüklerden ve O’na duyulan nefretten güç alıyormuşçasına çevresinden öğrendiği bu tek duyguyu daha da hayata tutunmak için kullanıyordu.
“...Grenouille’un , kendini beğenmişlik , insan saymazlık, ahlaksızlık, kısacası Allahsızlık bakımından bu ünlü ve karanlık adamlarla boy ölçüşemeyeceğinden değil, dehası ve tek hırsı, tarihte iz bırakmamış bir alanla kısıtlı kaldığı içindir : o, varla yok arası kokular dünyası."
Doğduğu günden beri sahip olduğu kokulara olan duyarlılığı , onu etrafındaki diğer her şeye duyarsız bırakmıştır. Yavaş yavaş hayatı kokular üzerine kurmaya başlamış ,tek eğlencesi yeni kokular keşfetmek olmuştur. Kokularla görüyor, kokularla duyuyordu.
Parfümün Fransa’sı
18. Yüzyılın Fransası’nda yaşamış olan Grenouille’un belki de hayattaki tek şansı ya da şanssızlığı her türlü koku bakımından çok zengin olan Paris'te doğmuş olmasıydı.
“...Paris’te kokunun özellikle cehennem etkisi gösterdiği bir yer vardı : Rue Aux Fers ile Rue de la Ferronneria arası .
...İşte burada bütün krallığın en pis kokan yerinde doğdu Grenouille."
İnsanlıktan Kaçış ve Kendini Arayış
Grenouille , her ne kadar ne olmak istediğini ne yapmak istediğini bilse de hayatta bir şey olmadan, isminin önünde herhangi bir sıfatı olmadan , hiçbir yerde saygı görmeyeceğini sayılmayacağını biliyordu . İstediğini elde ettikten sonra Paris’i terk etti. Paris’i terk ettiğinde kendini daha hafif hissetti :
“Kendisini Paris’te on sekiz yıldır, havanın fırtına öncesi ağırlığıyla bunaltan şeyin aslında bu koyu insan kokusu olduğunu ancak şimdi, kokudan kurtulmaya başladığında anlamıştı Grenouille . Bugüne kadar hep büzülüp uzaklaşılması gereken şeyin genel olarak dünya olduğunu sanmıştı. Oysa dünya değildi, insanlardı. Öyle görünüyordu ki dünyada, insanları boşalmış bir dünyada pekala yaşanabilirdi."
İnsanlığın boğucu kokusu bir yerden sonra yoluna yön vermeye başlamıştı. İnsanlıktan kaçtıkça kokuların seyrekleştiğini ve daha çok kendiyle kaldığını fark etti. Kendini arayışı ve buluşu burada başlıyor Grenouille için.
Yalnız bulduğu sonuçtan hiç hoşnut kalmamıştı. Bulduğu şey onu tekrar şehirlere kaçırsa da yine de insanlarla bir arada olmaktan hoşlanmıyordu.
Cinayetler ve İdeolojisi
Hayatta bir şeyler başarmak, sanılanın aksine çok çalışmak ve pes etmemek üzerine atılan bir temel değildir. Bir şeyler başarmak fikirlerle başlar. Ve sizin o fikre ne kadar inandığınızdan, o fikre ne kadar bağlı kaldığınıza bağlı olarak büyür ve gelişir. Grenouille içinse fikir sadece bir kokudan ibaretti ...
Olaylarınsa duygularla ve ahlak ilkeleriyle bir ilgisi yoktur. Olaylar sadece gelişir. Onlara anlam yükleyenlerse bizleriz. Hayatta başımıza gelen şeylerin duyguları yok iken biz onlara duygusal tepkiler veriyorsak büyük ihtimal başarısız olacağızdır. Çünkü hayata yön vermek istiyorsan onunla iş birliği içinde olmalısın. Duygularından arınmış olmalısın. Bu yüzdendir ki Grenouille ve kurbanları arasına kimse giremezdi.
Çünkü tüm kurbanları sadece daha büyük bir amaca hizmet ediyordu ...
Hayatı boyunca tattığı duygular, nefret, dışlanmışlık ve iğrenilme olduğundan Grenouille için varlığın, duyguların ve düşüncelerin hiçbir önemi yoktu. Onun için önemi olan tek şey kokuydu; hayatına ve yapacaklarına da bir nevi kendi kokusu yön veriyordu.
Kitap Ölçer Puanım : 8.5
Süskind ana kahramanımızın doğduğu günden itibaren kaderinin yazılı olduğuna dair sinyaller vererek ilerliyor. Sanki kahramanımızın özünde sadece alçakça şeylere yer varmış gibi. Oysa onu o raddeye getiren şeyler belki de annesinin O'nu doğurduktan sonra O'nu çöpe atmasıyla başlayan olaylar silsilesiydi. Belki de daha anne sütüne bağımlı olan çocuğun bir peder gözünde bile şeytan olarak etiketlenmesiydi. O'nun dışında gelişen olaylarda, insanların katledilmesi adeta katilin kendisiymişim gibi, bende bir his uyandırmaması beni etkilemedi değil.
Eğer sizde kitabı okuduysanız görüşlerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın !!!
**Patrick Süskind fotoğrafına ait kaynak : https://tr.pinterest.com/iliterariover
Kitap genel anlamıyla çok güzel yazar daha çok nasıl katil olduğu üzerinde ayrıntılı bir şekilde durmuş. Karakter gelişimi çok tatmin ediyor fakat kişisel yorumum final kısımlarının biraz ayrıntısız olduğu yönünde. Keşke o kısımları da daha detaylı ve birazcık daha uzun işleseymiş dedim bitirdikten sonra. O zaman romanın bendeki etkisi daha fazla olurdu kanımca.
Umarım kitap paylaşımlarınıza devam edersiniz yaptığınız işi çok beğeniyorum. Ellinize sağlık 💫